04.11.2024 * 03.51
hayatın adreslemekte zorluk çektiğim bi noktasındayım. teknik olarak her faz (buradaki faza bir an diyebilirsiniz, bir saniye hatta bir gün bile diyebilirsiniz, sizin ciğeriniz sağ olsun çünki) hayatın bir başka noktasında oluyorum ama her seferinde bir önceki fazdan gözardı edilebilecek kadar küçük farklarla ayrılan bir noktada olduğum için bu fazlar (ya da ''noktada oluşlar'') aylarla ya da yıllarla ölçülen sürede oluyor. eskiden ömrümün toplam süresi şimdikine kıyasla çok kısayken doku derdim buna ve aşağı yukarı her dokuyu hatırlardım. şimdi biraz morukladığım için hiçbi şey hatırlamıyorum ve nebuch izlemeye başladıktan sonra o dokulara artık faz diyorum. kelimeleri toparlayabilirsem aklıma gelen birkaç tanesini isimlendireyim şimdi burada. lise 1 ilk dönem: akran zorbalığı, hatırlayabildiğim ilk ciddi depresyonum; lisenin geri kalanı: sokaklarda bira içme serseriliklerim ve karşılıksız romeoluklar; üniversitedeki ilk aylar: dış dünyayla ilk gerçek temaslarım, yeni heyecanlar filanlar; hazırlıktan sonraki birkaç sene: hemdönemlerim kendilerine birer hayat inşa ederken benim sürekli uyuduğum ve evden çıkamadığım büyük buhran dönemi; sonrasındaki birkaç yıl: kendine hayat inşa edenlerin birer birer uzaklaştığı, yıllardır üniversiteyi bitiremiyor olmanın ve ülkenin premium illerinden birinde işsiz yaşamanın artık zul gelmeye başladığı yıllar; sonra kısa bi git-gelli geçiş, kovid gibi bi şeyler, ve oradan bugünlere bağlanıyor. yazarken belli oldu ki bu ''doku''ların ya da ''faz''ların ayrımı benim fiziksel olarak bulunduğum yerlerle doğrudan ilişkiliymiş. evet. zaten başka ne olabilirdi ki. peki bu kelimeleri neden bu sırayla arka arkaya dizdim? çünkü her yıl domaini için para ödediğim bir blogum var ve oraya bazı yazılar girmezsem bunun bir anlamı olmayacak. blog için bu geçerli ama hayatın kendisiyle ilgili buna benzer bir cümle kuramıyorum. hayır. ne yapmazsam hayatın anlamsızlaşacağını, ne yaparsam anlamlı hale geleceğini bilmiyorum. bence bu zor bir soru ve cevabını bilmiyorum ama ne yaparsam yapayım hiçbir anlama kesinlikle ulaşamayacağıma dair derin bir inancım var. bunun bir teori ya da fact olmayışının sebebi bilimsel olmaması. bu önerme bilimsel değildir çünkü herhangi bir dataya dayanmıyor ve doğrulanması ya da yanlışlanması mümkün değil. kanıtlananaz, sadece yeterince aklı ve sağduyusu olan kişiler bunu sezebilir. hurafelerin ve dinlerin kendilerini temellendirdiği gibi aynı.
nerdeyse her gün bir şekilde, blogdaki yazılardan en az birinde daha kullandığım, yazgı'daki arka arkaya sıralanmış şu cümleler aklıma geliyor: ''sabaha karşı uyanıp kalktım. pencereyi açıp sokağı seyrettim. bir an her şey artık sona eriyormuş gibi geldi ve uzun zamandan beri ilk defa annemi anımsadım. o uzun ve saçma yılların sonunda, o gece ölüme o kadar yakınken neler hissetmişti acaba? aklından neler geçmişti diye düşündüm. o an içimde bir şey kımıldar gibi oldu. heyecanlanıp dinledim. ama ruhum hala bomboştu.''uzun zaman değil her gün hayatımın öncesine dönüp bakıyorum. o uzun ve saçma yılların içinden bazı highlightları seçip o anları kronolojik olarak dizmeye çalışıyorum kafamda. bir puzzle varmış da çözmeye çalışıyormuşum gibi. ama aslında puzzle yok. her şey yaşandı ve geride kaldı. ne yaşadığımın ve ne yaşayacağımın genel toplamda pek bir önemi yok. mutlu anlarımın ve çektiğim acıların da öyle. sizinkilerin de yok. sapienlerin sadece canlılarının sayısı 7-8 milyar filan söylenene göre. hadi gelin 100 bine kadar sayalım sizinle. 40 bine kadar gelin orda bana haber verin gerisini ben sayarım. bi de yaşamış ve ölmüş olanlar var. ve henüz doğmamış ve ölecek olanlar. evrende canlı hiçbir sapien (ya da bilmiyorum devam eden süreçte taksonomik adlarının değişiceği kadar köklü bi değişiklik yaşar mı bu maymunlar?) kalmadığında kimsenin hayatının fazlarının bir anlamı kalmayacak. tarihi etkileyen büyük liderlerin ve kurgusal karakterlerin de. kimse stalini hatırlamicak örneğin. hiç taylor swift fanı ya da uzun adam sevdalısı kalmicak ortada. kimse kimseyi hatırlamicak. bizim sapien dünyasında ''hatırlamak'' diye bildiğimiz bi konsept artık var olmayacak. bilmek diye bi konsept de.
2010 sonbaharından bu yana 14 yıl geçmiş. benim için çeşitli heyecanlar içeren bi dönemdi. yeni bir hayata başlanacak, izmirle tanışılacak, bornova'ya alışılacak, yurt, hazırlık, ilkgençlik. tadı ağzıma geliyo o günlerin. ama o günler de bilimsel değil. gerçek hayatta o günlerin sadece beynimdeki bir grup elektronun kurdukları bağların gidiş yolları üzerinden temsili var. o anıların gerçekten yaşandığını kanıtlamam mümkün değil. sadece akıl ve sağduyu yoluyla sezebilirim. o günler hurafeler ya dinler gibi. aralarda bazen bu sayfanın sağ üst köşesine bakmayı hatırlayın ve şunu sakın unutmayın: pratikte geçmiş diye bir şey yoktur ve uzun bi koşunun sonunda hepimiz ölüyüz. hoşça kalınız.